BİYOÇEŞİTLİLİKTE TEHLİKE ÇANLARI
Gündem
(HABER MERKEZİ) - |
23.05.2023 - 10:32, Güncelleme:
23.05.2023 - 10:32 1591+ kez okundu.
BİYOÇEŞİTLİLİKTE TEHLİKE ÇANLARI
‘Dünya Biyoçeşitlilik Günü’ kapsamında açıklamalarda bulunan Ordu Üniversitesi (ODÜ) Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Aydın, “Önlem alınmazsa gelecekte denizlerdeki plastik miktarının balıklardan daha fazla olacağı kaçınılmaz” dedi.
Doğadaki canlı yaşamının her geçen gün azaldığına dikkat çekmek amacıyla her yıl ‘22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Günü’ olarak kutlanıyor. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve genetik kaynakların kullanımıyla ortaya çıkan faydaların adil paylaşılması konularında uluslararası bir belge olan 'Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi' 1992 yılında 150 ülke tarafından imzalandı. Türkiye ise biyolojik çeşitliliğin korunmasını, sürdürülebilir kullanımını ve genetik kaynakların kullanımından doğan faydaların adil bir şekilde paylaşılmasını amaçlayan sözleşmeyi 1997'de imzaladı.
‘Dünya Biyoçeşitlilik Günü’ nedeniyle açıklamalarda bulunan Aydın; “Plastik atıkların oluşturduğu kirlilik, başta denizler olmak üzere yaşamın var olduğu tüm alanları tehdit eder boyutlara ulaştı. Küresel bazda, üretilen plastiğin sadece yüzde 9’u geri dönüştürülüyor. Yakılan yüzde 12’lik oranda plastik ise ortaya çıkardığı gazlar nedeniyle çevreye zarar vermeye devam ediyor. Geriye kalan yüzde 79’luk kısmın büyük bir bölümü ise çöplüklere gidiyor. Ancak çok dayanıklı bir materyal olan ve doğada hiçbir zaman tam olarak çözülmeyen plastikler, çöplüklerden özellikle rüzgar aracılığıyla nehirlere, nehirler yoluyla da deniz ve göllere taşınıyor. Araştırmalara göre; bu sürece dahil olan plastik atık sayısı her yıl yaklaşık 8 milyon ton. Halihazırda denizlerde varlığını sürdüren 150 milyon tondan fazla plastik atık ise canlı yaşamını tehdit etmeye devam ediyor. Eğer önlem alınmazsa 2050 yılında denizlerdeki plastik ağırlığının balıklardan daha fazla olacağı tahmin ediliyor. Konuyu değerlendiren Aydın, ''Bu sorun popüler bir konu, üzerinde yeni yeni çalışılmaya başlanmış bir konu. Birçok kişi yavaş yavaş bu alana yönelmeye başladı. Biz de bu konularla ilgili çalışmalar yapmaktayız'' diyerek sözlerine şöyle devam etti; ''Bu artık sadece Karadeniz'in ya da bir ülkenin değil, dünyanın sorunu. Okyanusta plastik çöp adaları oluştuğu gibi haberleri hepimiz görüyoruz. Plastik kullanımı son yıllarda dünya çapında çok arttı. İşin gerçeği bu durum düzgün de yönetilmiyor. Örneğin geri dönüşüm ile ilgili yeterli bir çalışma yok. Çöpler toplandıktan sonra ayrıştırılıp bir şekilde yine de denize gidiyor. Bütün bunlar da denizlerimizde bir kirliliğe sebep oluyor. Görsel kirliliğin yanı sıra bu suya karışan plastiklerin zamanla suda çözülmesiyle birlikte denizlerimizde mikro düzeyde plastikler oluşmaya başlıyor. Bunlar gözle göremeyeceğimiz sadece mikroskopla görebileceğimiz şekildeki plastikler. Bu plastikleri genel olarak balıklar yemiyor ama bu mikroplastikleri daha küçük organizmalar yiyor. Mesela, zooplanktonlar bu mikroplastikleri yiyor daha sonra ise besin zincirinde bu mikroplastikler balığa ulaşıyor. Bu küçük düzeydeki plastikleri ve partikülleri özellikle küçük ve yavru balıklar doğrudan da alabiliyor. Daha önce yapılan çalışmalarda balıkların midesinden plastik çıktığı saptandı. Fakültemizde de benzer çalışmalar yapmaktayız. Bu noktada şuna da özellikle değinmek istiyorum; Biliyorsunuz biz balığın direkt midesini yemiyoruz. Balığın iç organlarını çıkartıp, temizleyip öyle yiyoruz ama bu midedeki plastik balığın etine ne oranda işliyor bunu da öğrenmek lazım. Mikroplastikler balığın ve balığı yiyen insanın sağlığını ne oranda etkiliyor bunlar hep araştırılmalı ve net bir şekilde öğrenilmeli. Bu noktada mikroplastiklerin balık sağlığını etkilediği kesin. Ama balığın yediği plastik balığın etine geçmiyorsa o balığı yiyen insan için bir sağlık problemi oluşturacağını sanmıyorum ama söylediğim gibi bu konular üzerinde daha yeni yeni çalışmalar yapılıyor. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucu ilerleyen günlerde daha kesin bilgiler elde edeceğimizi düşünüyoruz'' dedi.
“Plastik kullanılmaması çok önemli”
Aydın; ''Bilimsel gerçekler ortaya konana kadar bugünden yapmamız gereken ve üzerimize düşen görevler bulunmaktadır. Bu kapsamda vatandaşımızın bilinçlendirilmesi gerekmekte ve öncelikle plastik kullanımını mutlaka azaltmamız gerekmektedir. Ayrıca yerel yönetimler de geri dönüşüm sistemlerini kurmaları ve denizlere geri dönüştürülebilecek materyalleri dökmekten vazgeçmeleri gerekmektedir'' dedi.
“Karasal ekosistemlerin yüzde 77’si ve denizlerin yüzde 87’si insan etkisi altında”
Aydın; “Tükettiğimiz meyve, sebze, kahve, kakao, badem, kiraz, erik, incir, ayva, elma gibi önemli çok sayıda tarımsal ürün, arılar ve çok sayıda böcek türünün katkıları ile üretilebiliyor. Ayrıştırıcı canlılar ile doğada atıklar geri dönüşüyor, kirlilik önleniyor. Deniz ve kara ekosistemlerindeki canlılar, insan kaynaklı yıllık karbon salınımının yüzde 60'ını atmosferden geri alıyor. Bugün, buzul alanlar hariç karasal ekosistemlerin yüzde 77, denizlerin ise yüzde 87’si insan etkisi altında. Ne yazık ki gezegen ve insanlık için yaşamsal önemi tartışmasız olmasına rağmen, yoğun kentleşme, madencilik, doğal alanların tahribi, sulak alanların yok olması, su ve hava kirliliği, orman yangınları, tarım kimyasallarının kontrolsüz ve yoğun kullanımı, bilinçsiz avlanma, iklim krizi ve farkında olmadan doğaya bulaştırdığımız işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitlilik hızla yok oluyor” dedi.
“Isınma sürerse mercanlar tamamen yok olacak”
Aydın; “Karasal iklime göre daha kırılgan olan denizel ekosistemlerde ise mercan resifleri iklim krizi ve çevresel kirlilik sebebiyle son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Ayrıca 2 derecelik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların yüzde 99’unun yok olacağı öngörülüyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından yayınlanan 2023 tarihli 6’ncı Değerlendirme Raporu’nda; insan faaliyetlerinin dünya atmosferinin dengesini bozduğu, küresel ortalama sıcaklıkta artışa yol açtığı ve bu artışın da mevcut ekosistem dengesini bozarak canlı türlerinin büyük bir bölümünü tehdit ettiği kesin bir biçimde belirlendi” dedi.
“Eşsiz çeşitliliğe sahip ülkemizde korunan alanlar yetersiz”
Biyolojik çeşitlilik konusunda Türkiye’nin konumuna da değinen Aydın; “Üç önemli bitki coğrafyası üzerinde bulunan nadir ülkelerden biri olan ülkemiz, bir kıtanın sahip olduğu sayıda tür çeşitliliğini barındıracak kadar zengin. 3 bin 497’u endemik olmak üzere, 12 bine yakın bitki türüne ev sahipliği yapan Türkiye tür zenginliğine paralel olarak, yaşam alanları yani habitat çeşitliliği açısından da Avrupa kıtasına kıyasla son derece eşsiz. Fakat Türkiye’de korunan alanların sayısı ve büyüklüğü ekosistem ve tür çeşitliliğiyle doğru orantılı değil. Korunan alanların ülke yüz ölçümüne oranı yaklaşık yüzde 8,69. Dahası, Türkiye’nin doğa koruma mevzuatında giderilmesi gereken eksikler ve yetki çatışmaları bulunuyor. Ülkemiz sahip olduğu yüksek çeşitliliğe ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen dünya ölçeğinde biyolojik çeşitlilik ve habitat kategorisindeki sıralamada 180 ülke arasından 178’inci sırada yer alıyor. Bu durum, ülkemizdeki biyolojik çeşitliliği korumak için çok ciddi bir çaba gösterilmesi gerektiğini ortaya koyuyor” dedi.
‘Dünya Biyoçeşitlilik Günü’ kapsamında açıklamalarda bulunan Ordu Üniversitesi (ODÜ) Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Aydın, “Önlem alınmazsa gelecekte denizlerdeki plastik miktarının balıklardan daha fazla olacağı kaçınılmaz” dedi.
Doğadaki canlı yaşamının her geçen gün azaldığına dikkat çekmek amacıyla her yıl ‘22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Günü’ olarak kutlanıyor. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve genetik kaynakların kullanımıyla ortaya çıkan faydaların adil paylaşılması konularında uluslararası bir belge olan 'Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi' 1992 yılında 150 ülke tarafından imzalandı. Türkiye ise biyolojik çeşitliliğin korunmasını, sürdürülebilir kullanımını ve genetik kaynakların kullanımından doğan faydaların adil bir şekilde paylaşılmasını amaçlayan sözleşmeyi 1997'de imzaladı.
‘Dünya Biyoçeşitlilik Günü’ nedeniyle açıklamalarda bulunan Aydın; “Plastik atıkların oluşturduğu kirlilik, başta denizler olmak üzere yaşamın var olduğu tüm alanları tehdit eder boyutlara ulaştı. Küresel bazda, üretilen plastiğin sadece yüzde 9’u geri dönüştürülüyor. Yakılan yüzde 12’lik oranda plastik ise ortaya çıkardığı gazlar nedeniyle çevreye zarar vermeye devam ediyor. Geriye kalan yüzde 79’luk kısmın büyük bir bölümü ise çöplüklere gidiyor. Ancak çok dayanıklı bir materyal olan ve doğada hiçbir zaman tam olarak çözülmeyen plastikler, çöplüklerden özellikle rüzgar aracılığıyla nehirlere, nehirler yoluyla da deniz ve göllere taşınıyor. Araştırmalara göre; bu sürece dahil olan plastik atık sayısı her yıl yaklaşık 8 milyon ton. Halihazırda denizlerde varlığını sürdüren 150 milyon tondan fazla plastik atık ise canlı yaşamını tehdit etmeye devam ediyor. Eğer önlem alınmazsa 2050 yılında denizlerdeki plastik ağırlığının balıklardan daha fazla olacağı tahmin ediliyor. Konuyu değerlendiren Aydın, ''Bu sorun popüler bir konu, üzerinde yeni yeni çalışılmaya başlanmış bir konu. Birçok kişi yavaş yavaş bu alana yönelmeye başladı. Biz de bu konularla ilgili çalışmalar yapmaktayız'' diyerek sözlerine şöyle devam etti; ''Bu artık sadece Karadeniz'in ya da bir ülkenin değil, dünyanın sorunu. Okyanusta plastik çöp adaları oluştuğu gibi haberleri hepimiz görüyoruz. Plastik kullanımı son yıllarda dünya çapında çok arttı. İşin gerçeği bu durum düzgün de yönetilmiyor. Örneğin geri dönüşüm ile ilgili yeterli bir çalışma yok. Çöpler toplandıktan sonra ayrıştırılıp bir şekilde yine de denize gidiyor. Bütün bunlar da denizlerimizde bir kirliliğe sebep oluyor. Görsel kirliliğin yanı sıra bu suya karışan plastiklerin zamanla suda çözülmesiyle birlikte denizlerimizde mikro düzeyde plastikler oluşmaya başlıyor. Bunlar gözle göremeyeceğimiz sadece mikroskopla görebileceğimiz şekildeki plastikler. Bu plastikleri genel olarak balıklar yemiyor ama bu mikroplastikleri daha küçük organizmalar yiyor. Mesela, zooplanktonlar bu mikroplastikleri yiyor daha sonra ise besin zincirinde bu mikroplastikler balığa ulaşıyor. Bu küçük düzeydeki plastikleri ve partikülleri özellikle küçük ve yavru balıklar doğrudan da alabiliyor. Daha önce yapılan çalışmalarda balıkların midesinden plastik çıktığı saptandı. Fakültemizde de benzer çalışmalar yapmaktayız. Bu noktada şuna da özellikle değinmek istiyorum; Biliyorsunuz biz balığın direkt midesini yemiyoruz. Balığın iç organlarını çıkartıp, temizleyip öyle yiyoruz ama bu midedeki plastik balığın etine ne oranda işliyor bunu da öğrenmek lazım. Mikroplastikler balığın ve balığı yiyen insanın sağlığını ne oranda etkiliyor bunlar hep araştırılmalı ve net bir şekilde öğrenilmeli. Bu noktada mikroplastiklerin balık sağlığını etkilediği kesin. Ama balığın yediği plastik balığın etine geçmiyorsa o balığı yiyen insan için bir sağlık problemi oluşturacağını sanmıyorum ama söylediğim gibi bu konular üzerinde daha yeni yeni çalışmalar yapılıyor. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucu ilerleyen günlerde daha kesin bilgiler elde edeceğimizi düşünüyoruz'' dedi.
“Plastik kullanılmaması çok önemli”
Aydın; ''Bilimsel gerçekler ortaya konana kadar bugünden yapmamız gereken ve üzerimize düşen görevler bulunmaktadır. Bu kapsamda vatandaşımızın bilinçlendirilmesi gerekmekte ve öncelikle plastik kullanımını mutlaka azaltmamız gerekmektedir. Ayrıca yerel yönetimler de geri dönüşüm sistemlerini kurmaları ve denizlere geri dönüştürülebilecek materyalleri dökmekten vazgeçmeleri gerekmektedir'' dedi.
“Karasal ekosistemlerin yüzde 77’si ve denizlerin yüzde 87’si insan etkisi altında”
Aydın; “Tükettiğimiz meyve, sebze, kahve, kakao, badem, kiraz, erik, incir, ayva, elma gibi önemli çok sayıda tarımsal ürün, arılar ve çok sayıda böcek türünün katkıları ile üretilebiliyor. Ayrıştırıcı canlılar ile doğada atıklar geri dönüşüyor, kirlilik önleniyor. Deniz ve kara ekosistemlerindeki canlılar, insan kaynaklı yıllık karbon salınımının yüzde 60'ını atmosferden geri alıyor. Bugün, buzul alanlar hariç karasal ekosistemlerin yüzde 77, denizlerin ise yüzde 87’si insan etkisi altında. Ne yazık ki gezegen ve insanlık için yaşamsal önemi tartışmasız olmasına rağmen, yoğun kentleşme, madencilik, doğal alanların tahribi, sulak alanların yok olması, su ve hava kirliliği, orman yangınları, tarım kimyasallarının kontrolsüz ve yoğun kullanımı, bilinçsiz avlanma, iklim krizi ve farkında olmadan doğaya bulaştırdığımız işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitlilik hızla yok oluyor” dedi.
“Isınma sürerse mercanlar tamamen yok olacak”
Aydın; “Karasal iklime göre daha kırılgan olan denizel ekosistemlerde ise mercan resifleri iklim krizi ve çevresel kirlilik sebebiyle son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Ayrıca 2 derecelik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların yüzde 99’unun yok olacağı öngörülüyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından yayınlanan 2023 tarihli 6’ncı Değerlendirme Raporu’nda; insan faaliyetlerinin dünya atmosferinin dengesini bozduğu, küresel ortalama sıcaklıkta artışa yol açtığı ve bu artışın da mevcut ekosistem dengesini bozarak canlı türlerinin büyük bir bölümünü tehdit ettiği kesin bir biçimde belirlendi” dedi.
“Eşsiz çeşitliliğe sahip ülkemizde korunan alanlar yetersiz”
Biyolojik çeşitlilik konusunda Türkiye’nin konumuna da değinen Aydın; “Üç önemli bitki coğrafyası üzerinde bulunan nadir ülkelerden biri olan ülkemiz, bir kıtanın sahip olduğu sayıda tür çeşitliliğini barındıracak kadar zengin. 3 bin 497’u endemik olmak üzere, 12 bine yakın bitki türüne ev sahipliği yapan Türkiye tür zenginliğine paralel olarak, yaşam alanları yani habitat çeşitliliği açısından da Avrupa kıtasına kıyasla son derece eşsiz. Fakat Türkiye’de korunan alanların sayısı ve büyüklüğü ekosistem ve tür çeşitliliğiyle doğru orantılı değil. Korunan alanların ülke yüz ölçümüne oranı yaklaşık yüzde 8,69. Dahası, Türkiye’nin doğa koruma mevzuatında giderilmesi gereken eksikler ve yetki çatışmaları bulunuyor. Ülkemiz sahip olduğu yüksek çeşitliliğe ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen dünya ölçeğinde biyolojik çeşitlilik ve habitat kategorisindeki sıralamada 180 ülke arasından 178’inci sırada yer alıyor. Bu durum, ülkemizdeki biyolojik çeşitliliği korumak için çok ciddi bir çaba gösterilmesi gerektiğini ortaya koyuyor” dedi.
Ordu HABERİ
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.